6 Kasım 2011 Pazar

Sorarım Sana, Olayın Ne?


Sadece bir tür cevap yazısıdır. (Yoksa yemin billah bu vesileyle ilk kez görüyorum hatunu, yani mevzunun bir evveliyatı yok...)

Orhan Veli Kanık, şiirini tam kuramadan çekip gitti. Oysa döneminde yaptıklarına bakınca, yaşasaydı şiirimize yaptıklarından çok daha fazlasını kazandırabilirdi derim. Mümkün olsaydı da ömrümden vermiş olsaydım.

Şöyle der bildiğiniz bir şiirinde (Quantitatif’te) :Güzel kadınları severim / İşçi kadınları da severim / Güzel işçi kadınları / Daha çok severim.

Hayır, şiir eleştirisi filan yapmayacağım; ama belki görece güzel bir kadın eleştirisi yapacağım. Ama buna da hayır, aslında güzel kadın eleştirisi de yapmayacağım; çünkü beyin fonksiyonları, hayat algısı, sanata siyasete tarihe dair belli bir bilinç sahibi başka bir yerdedir güzel kadın olmaktan, kadın veya erkek olmaktan… Güzel kadın olarak bir yerlere gelinir elbette, o görece güzelliğe tav olup salya döken ne meşrepte birileri vardır ki hatunun tekine çapına uymayan kapıları açıp onu deri koltuklara da kurdururlar sonraki bedel ödeme aşamasında. Bir iki kitap, eline tutuşturulmuş üç beş not, ezber edilmiş sekiz on klişe…

O Alçı Sıyrılınca

Amaç hakaret etmek de değil farklı algı olmasın, bir durumu konuşuyoruz. Ama yanlış anlaşılacaksa hemen cevabı koyalım şuraya; biz de zaten yamyam ruhluyuz bre. Katil putlaştırıcısıyız, değil mi, bizim gibilerden başka ne beklenir ki? (Ama not; puşt paçavrası değiliz.)Bakın Orhan Veli yukarıdaki şiirinde salak kadınları severim dememiş. Demez! Orhan Veli de zamanının harbi adamlarındandır. Çünkü bazı güzel ve salak kadınlar, ki görecedir o güzellik evet, ağzına geleni söyler, ağzına aldığını geveler, başka ağızlarla konuşur. Ve fakat konumuz ne güzellik ne de kadın, yanlış anlaşılmaya. Mesele bir fikriyatın güzelliği ve pespayeliğidir şu esnada. O Alçı’yı sıyırınca ortaya çıkandır memleketin de meselesi olan çirkinlik. Şimdi buna dair yazmaya çalışıyoruz lisanımünasiple (Nasıl olacaksa?).

TV’lerdeki Görece Güzel Kadınlar

Sahi bu arada, ne çok güzel kadın görüyoruz değil mi TV’lerde; NTV’de, HT’de, D’de, CNN’de… Güzel kadınlara bakarken biz, o güzel kadınlar bu arada çirkin şeyler de söyleyebiliyor. Ne güzel bir çelişkidir bu. Galiba bir filmde söylemişti biri; nerede güzel bir kadın görürsen orada ondan sıkılmış bir de erkek vardır, diye. Yani yanındaki delikanlıya, hep bir şansın vardır evlat, demeye getiriyordu galiba lafı. Ulan, acaba sıkıldıkları “bazı” güzel kadınlara iş mi ayarlıyorlar TV’lerde filan. Nedir durum? Yoksa insan oralara çıkıp da nasıl öyle sittiriboktan laflar edebilir? O klişeleri hangi ortamlarda içine sindirip de sarf etmiş olabilir? Cesarete bak! Üç satırlık bilgiyle, meçhul bir alıntıyla, insanlıktan uzak bir insaniyet hissiyle, sahte edalarla, bilmiş tavırlarla nasıl bir cahil cesaretidir hanımefendileri oralara kadar sürükleyip konuşturan…Avantajdan DezavantajaGüzel kadınların avantaj zannettikleri dezavantajları budur galiba; dizi izler gibi izlenirsiniz evet makyajlarınızla, takılarınızla, özenle seçilmiş kıyafetlerinizle ve fakat “tam da” derin sulara girdiğinizde makyajınız akar, saçlar bozulur, kıyafetler bez parçasına dönüşür hatta üzerinize yapıştığı yerlerde selüloitler kendini salar; çirkinleşiveririsiniz be güzelim, yani bunlar elbette mecazen ama hakikaten çirkinleşirsiniz, birkaç cümleden sonra insan bir sureti değil bir fikri görmeye başlar; yapmayın bunu önce kendinize sonra bize güzel hanımcık…

Ne demişti Orhan Veli, güzel işçi kadınları severim…

İyi laf. Ama güzel ve salak kadınları sevenler daha fazla, kanımca. Yahu o güzellik Allah vergisi de o cins geri zekâlılık nereden gelir? Kolaycılıktan olabilir, iktidarla kucak dansı yapmaktan olabilir, o da Allah vergisi olabilir, nasıl olsa götümü muktedir olana dayadım, bundan böyle buradan öteye istediğim gibi sallayabilirim eyyamcı keyfiyeti olabilir, bir omurga rahatsızlığından dolayı dönemim kalemi olma hafifmeşrepliği olabilir. Bir sürü sebep olabilir canım, hepsini de ben yazacak değilim ya…

Demiş ki

“Tam da beni son derece rahatsız eden, özgür düşünceyi engelleyen…” diyor. Soksunlar senin özgür düşüncene özgürlüğü, sen hangi düşünceye erdin de özgürünü arıyorsun?.. Ağır mı oldu? Değil bence, tam da bize göre, yamyam ve barbar kavmindeniz nasıl olsa… “Solun da bu kadar, kusura bakmayın ama, zavallı noktada olmasını sağlayan tam da bu putlaştırmadır…” diye ekliyor sonra. Önce, TV’lere çıkıp özgür düşüncelerini ifade ederken önce bir dilini öğren be kadın! “Tam da” o cümlede “sağlayan” sözcüğü yanlış kullanıldı, onun yerine “neden olan” diyecektin. Olumlu durumlarda “sağlamak” olumsuz durumlarda “neden olmak” öğren. Hay seni okutan öğretmenin…Putlaştırma da solun zavallılığı değildir be güzelim, yine yanlışın var.

Mendebur klişelerini bari muhataplarına kullan. Hem Che için, Deniz Gezmiş için hangi putlaştırmadan bahsediyorsun? Çok çok senin de önünde diz çöktüğün özgür düşünceli fikriyatın Che’yi bir ürüne dönüştürmek istemiştir içeriğinden soyutlamak için. Sonra da kendi kafanızdaki putları yıkmaya çalışırsınız, kendi yazdığınıza yine kendiniz inanarak. Ki bir devrim süremindeki mücadele, haddini bildirme safhasında barbarlık veya yamyamlık yapmaz, yaptığına da yamyamlık filan denmez be biidrak. O barbarlık ve yamyamlık için kendi çok yakın tarihine ve fikriyatının evrensel şeceresine de bakabilirsin.

Ülkedeki barbarlığı, yamyamlığı, özgür düşünce düşmanlığını, zulmü es geçip Che’yi bu noktada hedef tahtasına koyan önce elbette art niyetlidir, tetikçidir, tedarikçidir; sonra da aptal kumraldır gözlerini kırpıştırıp konuşurken, bileğindeki takılarla işaret ederken, muhtemelen pırlanta küpeleri saçlardan soyutlarken, degajeyi hafifçe seyre açarken -hafifçe diyorum-, dudakları büzüştürüp aygın baygın bakarken, Özal’ın kalemini enfes yüzüğü göstererek sallarken, ojeli tırnaklı parmakları dolandırırken, kapitalizm filan derken, “tam da” bu esnada fena halde entelektüelleşirken… Bu arada gözüm hafif degajeye takıldı, barbarlığımdan, yamyamlığımdan mıdır nedir? Dönüp videoyu bir daha izlemeli kulaklarıma hala inanamazken ve gariptir diye düşünürken; bir hatun hem bu kadar görece güzel hem de nasıl bu kadar aleni çirkin olabiliyor?

Kusura Bakmayın

Neymiş;

‘kusura bakmayın’mış, ‘zavallı nokta’ymış, ‘putlaştırmak’mış… Aferin sana alçısını sıyırdığım. Ne güzel bellemişsin. Size belletilenlere inanıp da yola çıkacak olsaydık evin yolunu şaşırırdık sizin gibi. Evin yolunu şaşırmak da çok kötü bir şeydir. Her yere varabilirsin… Nitekim, vara vara Rasim Ozan Kütahyalı’ya varmışsın, nereden baksan kötü yol!..Katillere, diktatörlere kahraman payesi verenler o diktatörlerin yandaşlarıdır, yanaşmalarıdır, kalemşorlarıdır, yaltakçılarıdır, yataklıklarıdır, TV’lerde nasıl görüntü buldukları meçhul olanlardır; ama sosyalistler asla değildir. Yazdıklarına, söylediklerine bakarsan sosyalistlerin, bak sosyalistlerin diyorum döneklerin yandaşların filan değil iyi oku, evet o sosyalistlerin ne dediğine bakarsan görürsün diktatörler, caniler ve katillere dair fikir ve analizleri. Bu kez doğru okuma yap ama! Üstelik o kapitalizm, nefes alanını senin gibi ağızlardan buluyor bir nefeste kustuğun nefretten, kendi gerçekliğinden soyutlanmış cümlelerden, çokbilmiş cehaletten; ama inan solun o putlaştırmalarından(!) değil be güzelim.

Kim Katil Kim Barbar

Deniz Gezmiş katildir, Castro barbardır, Che yamyamdır; kim ulan muteber sizin hanenizde? Küba’nın ABD işbirlikçisi Rahip İsmael De Lugo mu, diğer köpek karşıdevrimci Rivero mu Bush mu, Obama mı, kimdir? İslam âleminin son imparatoru mu katil, cani, yamyam, barbar olmayan?“Kapitalizmin alternatifi bu kaçıklar…” gibisinden bir başka laf daha! Ee? Son tahlilin bu mu? Bu sebepten mi dünyadaki zulüm, iki üç kaçık ve onları putlaştıran üç beş adam mı keyfinizi kaçıran? Bunlar olmasa ne olacaktı, kapitalizm nefes alamayıp dünyaya böylece NeoOsmanlı prototip hükümetiniz mi hakim olacaktı? Kim kimin alternatifi olacaktı? Yani sosyalistler Che’ye, Deniz Gezmiş’e kötü gözle baksaydı şimdi dünyayı sosyalizm mi yönetiyor olacaktı? Ne diyorsun kadın, ambale ettin bizi! Kendinden ibaret cümlelerle bir fikri anlatamazsın, TV’lere çıkıp faşizmin görece güzel yüzüyle salyalar akıtamazsın!

Ar damarını çatlamış olabilirsin ama âlem öyle değil.

Bize numara yapma!Can Yücel’in şu meşhur kart-postal lafına göndermeyle devam edecek olursam önce şöyle derim; “barbar sensin, yamyamlar da seni yesin!”

Orhan Veli şöyle de demişti: Bir elinde cımbız, bir elinde ayna, umurunda mı dünya!

Hiç umurunuzda mı dünya, memleket zam ve vergi manyağı olmuş, ülkenin en yoksul insanları birbirini öldürmüş, cinnet ve faşizm almış başını gitmiş, tuzunuz kuru götünüz duru makyajınız tamam, kaşlar hizada, takılar şıkır şıkır okuyup eğlenin E. Şafakları, işaret edilen yazarcıkları, Dalton Altanları, Melihleri, Yıldırayları, ve dahi muhterem kocan R.O.K.’ları, sipariş kitapları... Kendi faşist işbirlikçi dönek dümbelek cemaatiniz içinde eğlenin. Bakın M. Metiner gibi size de bir mebusluk piyangosu vurabilir, ama siz onun gibi tedbirsiz olmayın, mazinizi böylece sağlam tutun, başınızın kıçınızın bir açığı olmasın…

Höst!

Evet! Zaten Küba, Havana ABD’nin kumarhanesi ve kerhanesi olmamış, Türkiye de ABD için bir üsse hiç dönüşmemiş; Deniz Gezmiş bir maceraperest ve aslında öldürülmemiş, Bodrum’da bir köyde yaşarmış; Che de motosikletiyle bir ara Küba’ya uğradığında bar kavgasında yanındaki hatuna yan bakıldı diye silaha sarılmış. Sonra Bolivya’ya değil de Las Vegas’a kumara gitmiş, hala oralarda bir yerlerdeymiş. Hakiki barbar yamyamlar da bu memleketin her bir noktasında kurumsallaşmamış… Che barbar ve yamyammış…Höst ulan! Ağır gelin!

Not:

Amerika’da veya Tekel Direnişi’nde, bir borsa cancılında veya şuracıktaki bir fabrikada birileri global veya yerel patronlara karşı bir kalkışmaya girişmişse aypotlarla, aypetlerle(ne demekse bunlar) orada sınıf mücadelesi de başlamıştır. Ve elbette daha iyi bir iş, daha güzel bir yaşam içindir. Bunu yaparken komünizmi bilmeye, Marx’ı da hatmetmiş olmaya gerek yok. Çünkü mesele son derece insanidir ve pek evrenseldir, insanlığın en eski mücadelesidir. İlle de kuramlarla, kavramlarla, felsefelerle buna bir ad vermeye de gerek yok. Fakat inatla bir ad vermek isterseniz meselenin kendisi “tam da” komünizme ve Marksizm’e dairdir, senin anlayacağın şekilde söyleyeyim evet o eylemler, direnişler, kalkışmalar komünizmin ve Marksizm’in kapsama alanındadır. Alo, duyuyor musun?